17 Ekim 2008 Cuma

kırık bir yaşam öyküsü

biten her gün,ölüme doğru bir adım attığımın acısı çöreklenir yüreğime.keşke bilseydim hesap fişi ne zaman verilecek...bu kadar tembel olmazdım o zaman,ertelemezdim yaşamı...zaten yarın yok mu?-ya yoksa?-varmış gibi yaşamaya çalışmaktan yoruldum.virginya wolf gibi atasım geliyor kendimi akan suya.madem bu dünya benim düşlerime uymuyor,düşlerimi de değiştiremiyorum.at kendini suya ve bitsin bu çile.

benim hayatımda dönüm noktası diye niteleyeceğim olay,oğuz atay'ı tanımamdır.o günü nefretle anarım.neden "tutunamayanlar" diye kitabın varlığından haberdar oldum?selim ışık'a öykünerek yaşamaya başlamak neden?o isyanını kendini insanlarına kurban ederek dile getirmişti.isa gibi."etim ve kanım siz aptal fanilere yol göstersin-ben varlığımı sizin kurtuluşunuz için feda ediyorum necip milletim."zor olan ölüm değil bunu anlıyorum,karar verebilmek ölmeye.ben zaten neyi sonuna kadar götürebildim ki?tüm başlangıçlarım,"devrim" arabasının sonu gibi oldu.yola çıktıktan 100 metre sonra benzinim bitti ve benimle birlikte herkesi yolda bıraktım.ne mutlu...bir kış günü,gün ile akşamın bulaşma vakti,vitrinden yansıyan puslu siluetimle karşılaşmak istemiyorum.ve kış geliyor yine.gün ile akşamın kavuşma vaktinde dışarı çıkamıyorum.hele hafif bir de çise varsa kahroluyorum.tüm terk edilişlerim geliyor aklıma.hiç tanımadığım kişilere mektup yazmaya başlıyorum.isimler bile önemli değil.yalnızca adresler var zihnimde...sonra...yarım kalıyor-tüm başlangıçlarım gibi.selim gibi en büyük eserimi kendimi feda ederek yazacağım.neden kötü olmayı öğretmediler bize?"iyi insan olmak,çok iyi birşey..."ben iyi de olamıyorum ki.arafta kalan ruhlar gibi...

ilkokula giderken,okulumuzla deniz arasında şehirler arası yol vardı.sınıfımdan denizi izlerdim.okuldan kaçıp balık tutmaya giderdim.martıların eşlik ettiği tekneleri izlemek,kabaran dalgaların dövdüğü kumsalarda ıslanmadan yürümeye çalışmak,kara kışa aldırmadan çıplak ayaklarla kayalarda dolaşmak...aniden vuran dalgayla ıslanmak ve annemin korkusundan üstüm kuruyana kadar eve gidememek...hayatımın en güzel günleriymiş meğer.büyüdükçe çirkinleştim.şimdi denize hasret,martılara hasret,sana hasret,düşlerim kısırlaşmış bekliyorum.yaşamaya gücü olmayanın intihara cesareti olabilir mi ki?salak bir ömür sürmek dışında başka bir seçenek bırakmıyorum kendime.

Hiç yorum yok: